açık
[sıfat] Açılmış, kapalı olmayan, kapalı karşıtı
AÇIK İLE BENZER OLAN KELİMELER
- açık seçik
- akıcı
- aleni
- apaçık
- aşikâr
- ayan beyan
- aydın
- aydınlık
- bariz
- belirgin
- belirli
- belli
- berrak
- borç
- boş
- bulutsuz
- celi
- çıplak
- degaje
- dekolte
- deşifre
- dış
- dolambaçsız
- dolaşıksız
- dupduru
- duru
- eksik
- fasih
- futbolcu
- gedik
- geniş
- gün gibi açık
- hoşgörülü
- kabak gibi
- kesin
- kuşkusuz
- malum
- münhal
- net
- ortada
- sarih
- saydam
- selis
- seyrek
- soluk
- şeffaf
- uçuk
- ulu orta
- uzak
- vazıh
AÇIK İLE BENZER OLABİLECEK DİĞER KELİMELER
- açık
- adı üstünde
- adıyla sanıyla
- afişe
- ayan
- bahir
- bedihi
- belgili
- belgin
- belirtik
- belli başlı
- besbelli
- bilindik
- bilinen
- değişmez
- dışrak
- gerçekli
- görünen köy kılavuz istemez
- görünür
- görünürde
- görünürlerde
- göz önünde
- hüveyda
- iki kere iki dört eder
- imzalı
- ismiyle cismiyle
- ispatlı
- ispatlı şahitli
- kanıtlı
- kategorik
- kati
- kesme
- kırmızı gömlek
- kör kör parmağım gözüne
- lâmı cimi yok
- mahsus
- mahut
- maktu
- mal meydanda
- matematiksel
- mevsuf
- meydanda
- muayyen
- muhakkak
- mukannen
- mutat
- mutlak
- müdellel
- müsellem
- nihai
- ortalıkta
- peyda
- sabit
- saltık
- şaşmaz
- tanıtlı
- zahir
- açık
- açık kredi
- akreditif
- alacak
- alacak verecek
- ariyet
- askı
- avans
- borç harç
- çorba
- dekont
- dış borç
- düyun
- eğreti
- emanet
- gönül borcu
- görev
- hesap
- iare
- ikraz
- iktibas
- ipotek
- istiare
- istikraz
- kredi
- kredi mektubu
- matlup
- minnet
- minnettarlık
- müdana
- namus borcu
- ödev
- ödünç
- ödünçleme
- öndelik
- şükran
- takanak
- takıntı
- taksit
- teslim tesellüm
- tuz ekmek hakkı
- vecibe
- verecek
- veresiye
- yükümlülük
- zimmet
- zorunluluk
HECELEME
a-çık AÇIK KELİMESİNİN ANLAMLARI VE ÖRNEKLER
- [sıfat] Açılmış, kapalı olmayan, kapalı karşıtıÖrnek: Açık pencereden, pastırma yazının mavi ışıkları girmekte.
- [sıfat] Engelsiz, serbestÖrnek: Açık yol.
- [sıfat] Örtüsüz, çıplakÖrnek: Yolcuların hepsi indikten sonra Mehmet Akif göründü, beni açık başıyla selamladı.
- [sıfat] BoşÖrnek: Kâğıtta açık yer kalmadı.
- [sıfat] Görevlisi olmayan, boş (iş, görev), münhalÖrnek: Açık kadro.
- [sıfat] Aralığı çokÖrnek: Açık adımlarla.
- [sıfat] Çalışır durumda olanÖrnek: Bazı dükkânları açık olan caddeden sola saptılar.
- [sıfat] Kolay anlaşılır, vazıhÖrnek: Açık, dobra sualleriyle karşısındakinin en azından keyfini kaçırır.
- [sıfat] Gizliliği olmayan, olduğu gibi görünenÖrnek: Bu adamın her işi açıktır.
- [sıfat] Her türlü düşünceyi hoşgörüyle karşılayabilen, etkisinde kalabilenÖrnek: Her çeşit kafa ve gönül fırtınalarına açık bir adamdı o.
- [sıfat] Rengi koyu olmayan, koyu karşıtıÖrnek: Açık sarı saçlı, zayıf bir kadın keman çalıyordu.
- [sıfat] Sevişme sahnelerini bütün çıplaklığıyla anlatan (kitap, resim, film vb.)
- [zarf] Belirgin bir biçimdeÖrnek: İnsan, mağlubiyetini bu kadar açık kabul eder mi?
- [isim] Bir gereksinimin karşılanamaması durumuÖrnek: Ülkenin doktor açığı.
- [isim] Belli bir yerin biraz uzağıÖrnek: Tren yolu nehrin açığından geçer.
- [isim] Denizin kıyıdan uzakça olan yeriÖrnek: Limanda bilinen gemiler, oysa açıklardadır.
Kelime kaynağı: TDK Güncel Türkçe Sözlük