döküntü
[isim] Dökülmüş, saçılmış şeyler
DÖKÜNTÜ İLE BENZER OLABİLECEK DİĞER KELİMELER
- aşağı
- beş para etmez
- beş paralık
- boktan
- cavalacoz
- çakaloz
- çakaralmaz
- çapsız
- çırçır
- çırnık
- çocuk oyuncağı
- çurçur
- değimsiz
- derme çatma
- döküntü
- düşük
- engin
- fasa fiso
- fos
- gazoz
- gemi aslanı
- hakir
- hava
- havacıva
- havadan
- havai
- havaiyat
- hırdavat
- hırtapoz
- hıyar
- hıyarağa
- hıyarağası
- hor
- hoşur
- ıskarta
- ıspanak
- iki paralık
- işporta malı
- itibarsız
- kaç paralık
- kadük
- kalitesiz
- keten tohumu
- kıçı kırık
- kırtıpil
- kıymetsiz
- kıytırık
- kof
- kofti
- kokmuş
- kokuşuk
- külüstür
- marda
- matah
- metelik etmez
- mıcır
- moloz
- mucur
- müptezel
- naçiz
- osuruk
- önemsiz
- paçavra
- paçavra gibi
- palas
- pestenkerani
- pırpıt
- pırtı
- salatalık
- seviyesiz
- sobalık
- solda sıfır
- sonuçsuz
- süprüntü
- şunun şurası
- tapon
- turfa
- uyuz
- yalancı pehlivan
- zamazingo
- zamkinos
- zelil
- zerzevat
- zımbırtı
- zırtapoz
- zifos
- züğürt tesellisi
- balgam
- bokluk
- cibre
- cüruf
- çalkantı
- çapak
- çekirdek
- çepel
- çeper
- çiğit
- çöp
- demir boku
- dışık
- donra
- döküntü
- eğinti
- eşelek
- gübür
- izmarit
- kazıntı
- kepek
- kir pas
- koçan
- konak
- köftün
- kusmuk
- kusuntu
- kusur
- küf
- kül
- küspe
- leke
- mikrop
- moloz
- müzahrefat
- pas
- pasak
- pesek
- pislik
- posa
- saçıntı
- sandık lekesi
- soyuntu
- sümük
- süprüntü
- şaibe
- talaş
- tarantı
- telve
- toz
- toz bulutu
- toz duman
- toz toprak
- tozuntu
- uykuluk
- zifir
- alçak
- anasının ipini pazara çıkarmış
- anasının ipini satmış
- avare
- ayaktakımı
- aylak
- baldırı çıplak
- başıboş
- berduş
- bitik
- bitnik
- boş gezenin boş kalfası
- çakal
- döküntü
- evi sırtında
- gezeğen
- gezenti
- göbeği sokakta kesilmiş
- haylaz
- hayta
- hergele
- hippi
- ipsiz
- ipsiz sapsız
- istinga
- it
- it kopuk
- kaldırım mühendisi
- kopuk
- maceracı
- maceraperest
- mayın
- parya
- salma
- sapı silik
- serüvenci
- sokak çocuğu
- sürtük
- yersiz
- yersiz yurtsuz
- yurtsuz
- zıpçıktı
- zıpır
- zırtapoz
- zibidi
- ağır yara
- akarca
- apse
- arpacık
- aslanpençesi
- bağa
- bela
- bere
- bertik
- beze
- cerahat
- ceriha
- cıdağı
- cırmık
- çatlak
- çıban
- çıkık
- çizik
- çizinti
- çürük
- dert
- dilcik
- dolama
- döküntü
- egzama
- ergenlik
- etyaran
- ezik
- faça
- fiske
- fistül
- gelincik
- Halep çıbanı
- hıyarcık
- ısırgın
- incik
- isilik
- itdirseği
- kan çıbanı
- kangren
- karha
- kesik
- kırık
- kızılyara
- kızılyörük
- kist
- kovuk
- köpekmemesi
- köstebek
- köstebek illeti
- kurbağacık
- kurdeşen
- kurlağan
- mayasıl
- nasır
- sınık
- sıraca
- sıyrık
- sıyrıntı
- siğil
- sivilce
- Şark çıbanı
- şerha
- şirpençe
- temriye
- tırmık
- travma
- uçuk
- uyuz
- ülser
- ürtiker
- varis
- yağır
- yanık
- yara bere
- yarık
- yenirce
- yılancık
- yumurcak
- avantajsız
- avara
- battal
- berhava
- besinsiz
- beyhude
- boş
- çekiver kuyruğunu
- döküntü
- fasa fiso
- faydasız
- fos
- fuzuli
- geçersiz
- gereksiz
- gıdasız
- hacet yok
- havacıva
- haybe
- hayır yok
- hayırsız
- hükümsüz
- ıvır zıvır
- iş yok
- işlevsiz
- kârsız
- kof
- kullanışsız
- kuru gürültü
- kuru kalabalık
- lüzumsuz
- manasız
- mantar
- muattal
- nafile
- neticesiz
- paspal
- postal
- rahatsız
- sonuçsuz
- süs için
- vahi
- verimsiz
- yaramaz
- zait
- zayi
- zifos
HECELEME
dö-kün-tü DÖKÜNTÜ KELİMESİNİN ANLAMLARI VE ÖRNEKLER
- [isim] Dökülmüş, saçılmış şeylerÖrnek: Onlar kendi küfleri, kendi yırtık pırtıkları, kendi döküntüleriyle yaşayabiliyorlar.
- [isim] Bir topluluktan geri kalmış kimseler
- [isim] Bozuntu
- [isim] Deniz yüzüne yakın, üzerinde dalgaların çatladığı kaya kümesi
- [isim] Kâğıtçılıkta üretimin herhangi bir safhasında ıskartaya çıkan, genellikle tekrar hamur durumuna getirilen, yaş ve kuru biçimleri olan kâğıt veya karton artığı
- [isim] [mecaz] Değersiz, bayağı, ayaktakımından olan kimseÖrnek: Meşrutiyete uygun yönetim, yurt hainlerinin döküntüleriyle kurulamaz.
- [sıfat] [mecaz] İşe yaramayan, değersiz, kötü, berbatÖrnek: Şoföre önce kentin en döküntü mahallelerinin adını söylediler.
- [sıfat] [tıp] Bazı hastalıklarda görülen çıban, leke, uçuk, kızarıklık vb. belirti
- [sıfat] [coğrafya] Parçalanan taşların yamaç aşağı kayması, yuvarlanması, etekte birikmesiyle oluşan yer
Kelime kaynağı: TDK Güncel Türkçe Sözlük