çıkmak
[fiil] [-den] İçeriden dışarıya varmak, gitmek
ÇIKMAK İLE BENZER OLAN KELİMELER
- aksamak
- artmak
- ayrılmak
- azalmak
- barınmak
- boşalmak
- boşaltmak
- boşanmak
- değişmek
- dışarı çıkmak
- dökülmek
- erişmek
- fırlamak
- fışkırmak
- flört etmek
- geçinmek
- gelmek
- gerçekleşmek
- gitmek
- incinmek
- inmek
- inşa etmek
- intişar etmek
- istifa etmek
- iyileşmek
- karaya ayak basmak
- kaynamak
- kopmak
- mal olmak
- mezun olmak
- olmak
- oluşmak
- ödemek
- ödül almak
- pahalanmak
- pırtlamak
- pörtlemek
- rastlaşmak
- rol yapmak
- sıvaşmak
- sızmak
- sokağa çıkmak
- sokağa dökülmek
- tahliye etmek
- taşmak
- temizlenmek
- uğramak
- vermek
- vurmak
- yasalaşmak
- yayılmak
- yayımlanmak
- yetişmek
- yollara dökülmek
- yükselmek
ÇIKMAK İLE BENZER OLABİLECEK DİĞER KELİMELER
- altından çapanoğlu çıkmak
- arızalanmak
- badem olmak
- battal olmak
- boklanmak
- boklaşmak
- boku çıkmak
- bozulmak
- çıkmak
- durmak
- fenalaşmak
- fenaya sarmak
- fos çıkmak
- foslamak
- geri gitmek
- halel gelmek
- haleldar olmak
- iş çığırından çıkmak
- iş sarpa sarmak
- işi aksi gitmek
- işi bozulmak
- kangren olmak
- kangrenleşmek
- kötüleşmek
- pot gelmek
- raydan çıkmak
- rayından çıkmak
- sekteye uğramak
- sendelemek
- sigortası atmak
- takılmak
- teklemek
- tersine dönmek
- tersine gitmek
- uykuda olmak
- uyumak
- yarıda kalmak
- yarım kalmak
- alakayı kesmek
- alarga etmek
- almak
- aradan çekilmek
- asmak
- ayağını çekmek
- ayağını kesmek
- ayağının bağını çözmek
- ayrı düşmek
- ayrılışmak
- başını alıp gitmek
- bırakmak
- bölünmek
- çekilmek
- çıkmak
- defolmak
- ekmek
- el yıkamak
- emekli olmak
- emekliye ayrılmak
- esenlemek
- esenleşmek
- etek silkmek
- firar etmek
- göç etmek
- hesabı kesmek
- ilgisini kesmek
- ilişiğini kesmek
- ipi çözmek
- ipi kırmak
- ipi koparmak
- istifayı basmak
- kabine çekilmek
- kesilmek
- kösteği kırmak
- ortada bırakmak
- postayı kesmek
- satmak
- savuşmak
- sürüden ayrılmak
- tabanları yağlamak
- taşınmak
- tekaüt olmak
- terk etmek
- tüymek
- uzaklaşmak
- veda etmek
- vedalaşmak
- yuvasını bozmak
- yuvasını dağıtmak
- yürümek
- yüzüstü bırakmak
- ayrımlaşmak
- başkalaşmak
- benliğinden çıkmak
- bin kalıba girmek
- bir hâl olmak
- bir şey olmak
- bir şeyler olmak
- çevirmek
- çıkmak
- değiştirmek
- dönmek
- dönüşmek
- fark etmek
- farklılaşmak
- girmek
- hâllenmek
- inkılap etmek
- istihale etmek
- kalıptan kalıba girmek
- kaymak
- mecrası değişmek
- mübadele etmek
- oynamak
- saati saatine uymamak
- tagayyür etmek
- tahavvül etmek
- takas etmek
- trampa etmek
- tuhaflaşmak
- yenileşmek
- ayak basmak
- baliğ olmak
- bulmak
- çıkmak
- dayanmak
- değmek
- eli gitmek
- ermek
- getirmek
- girmek
- idrak etmek
- kavuşmak
- kendini atmak
- kendini dar atmak
- mazhar olmak
- mevlasını bulmak
- muradına ermek
- murat almak
- muvasalat etmek
- nail olmak
- nasip olmak
- olgunlaşmak
- tutmak
- ulaşmak
- uzanmak
- varmak
- vasıl olmak
- vusul bulmak
- yaklaşmak
- yanaşmak
- yetmek
- yolu almak
- yolu düşmek
- âşıktaşlık etmek
- cilveleşmek
- çapkınlaşmak
- çıkmak
- dalga geçmek
- dost tutmak
- düşüp kalkmak
- fındık kırmak
- fingirdeşmek
- gezmek
- gönlü ile oynamak
- gönül eğlendirmek
- hovardalaşmak
- hovardalık etmek
- iş almak
- işi pişirmek
- kapatmak
- kesişmek
- kesmek
- kırışmak
- kırıştırmak
- koklaşmak
- konuşmak
- korte etmek
- kur yapmak
- mercimeği fırına vermek
- metres tutmak
- o
- oynaşmak
- paslaşmak
- sevişmek
- zamparalık etmek
- ahbap olmak
- ahbaplık etmek
- ahenk kurmak
- ahenk sağlamak
- anlaşmak
- araya almak
- arka arkaya vermek
- arkadaş olmak
- arkadaşlık etmek
- ayak uydurmak
- bağdaşmak
- baş başa vermek
- bilişmek
- bir kazanda kaynamak
- bir yakadan baş çıkarmak
- bir yastığa baş koymak
- birbiri için yaratılmış olmak
- birbirinin ağzına girmek
- birleşmek
- buluşmak
- canciğer olmak
- çıkmak
- dayanışmak
- dost edinmek
- dost olmak
- dostluk etmek
- dostluk kurmak
- düşüp kalkmak
- elleşmek
- eşlik etmek
- gebermek
- geçmişi olmak
- gezmek
- görüşmek
- götürmek
- gül gibi geçinmek
- gül gibi yaşamak
- haşır neşir olmak
- imtizaç etmek
- insan içine çıkmak
- kavalyelik etmek
- kaynaşmak
- kenet gibi yapışmak
- kilit gibi olmak
- komşuluk etmek
- komşuluk yapmak
- kubaşmak
- mahremiyetine girmek
- muhit edinmek
- münasebete girmek
- münasebette bulunmak
- müşareket etmek
- nöbetleşmek
- öğür olmak
- öğürleşmek
- ölmek
- perileri bağdaşmak
- refakat etmek
- sırt sırta vermek
- taslamak
- tesahup etmek
- uylaşmak
- uyuşmak
- yağlı ballı olmak
- yakınlaşmak
- yaklaşmak
- yanaşmak
- yararlanmak
- yardımlaşmak
- yüz yüze bakmak
- yüzü gözü açılmak
- açılmak
- açmak
- akın etmek
- akmak
- alarga etmek
- apazlamak
- aralanmak
- aramak
- aşındırmak
- avara etmek
- ayağına gitmek
- ayak atmak
- azimet etmek
- basıp gitmek
- basmak
- boylamak
- boynunu kırmak
- caddeyi tutmak
- cehennemin dibine gitmek
- cicozlamak
- çekip gitmek
- çekmek
- çıkmak
- defolmak
- demir almak
- denize açılmak
- dere tepe düz gitmek
- devam etmek
- doğrulmak
- dümeni kırmak
- düşmek
- düzmek
- gaza basmak
- gazlamak
- geçmek
- gerilemek
- gezmek
- göç etmek
- göç eylemek
- göçmek
- görmek
- gözden uzaklaşmak
- gurbete düşmek
- hareket etmek
- hicret etmek
- ıraklaşmak
- ıramak
- icabet etmek
- içmek
- ikilemek
- ilerlemek
- intikal etmek
- ipi kırmak
- işlemek
- izlemek
- kalkmak
- kapağı atmak
- kapı yapmak
- kaymak
- kendini atmak
- kendini bir yerde bulmak
- kendini dar atmak
- kirişi kırmak
- koşmak
- kuş kanadıyla gitmek
- kuyruğu dikmek
- muhaceret etmek
- ölmek
- palamarı çözmek
- palamarı koparmak
- pırlamak
- posta yapmak
- sarkmak
- savuşmak
- savuşup gitmek
- sefa geldine gitmek
- sel gibi akmak
- seyretmek
- siktirip gitmek
- siktirmek
- sürmek
- süzülmek
- taşınmak
- tatmin olmak
- tayyetmek
- toz olmak
- tutmak
- tükenmek
- uçmak
- uçup gitmek
- uymak
- uzaklaşmak
- uzamak
- uzanmak
- voltasını almak
- yağ gibi kaymak
- yapmak
- yaylanmak
- yelken açmak
- yelken basmak
- yetmek
- yıkılmak
- yırtmak
- yitmek
- yol almak
- yol gitmek
- yol görünmek
- yol yürümek
- yola çıkmak
- yola düşmek
- yola düzülmek
- yola koyulmak
- yola revan olmak
- yollanmak
- yolunu tutmak
- yürümek
- yürüyüşe geçmek
- zıplamak
- ziyaret etmek
- açılmak
- aklı başına gelmek
- anadan doğmuşa dönmek
- ateşi düşmek
- atlatmak
- ayağa kalkmak
- ayaklanmak
- ayıkmak
- ayılmak
- aymak
- belini doğrultmak
- benzine kan gelmek
- berkimek
- berkinmek
- biti kanlanmak
- can gelmek
- canı gelmek
- canı yerine gelmek
- canlanmak
- çıkmak
- deşarj olmak
- dincelmek
- dinçleşmek
- dirilmek
- düzelmek
- efkâr dağıtmak
- et bağlamak
- felah bulmak
- ferahlamak
- ferahlanmak
- geçirmek
- geçmek
- gelişmek
- gerilemek
- gönenmek
- görmediğe dönmek
- görmemişe dönmek
- gözü gönlü açılmak
- güçlenmek
- hafiflemek
- hafifleşmek
- hoşlaşmak
- inşirah bulmak
- istirahat etmek
- işlemek
- iyi olmak
- kafası yerine gelmek
- kafasını toplamak
- kalkmak
- kanlanmak
- kapanmak
- kefeni yırtmak
- kendine gelmek
- kendini bulmak
- kendini toparlamak
- kendini toplamak
- komadan çıkmak
- kuvvetlenmek
- onmak
- rahatlamak
- sağalmak
- salah bulmak
- savuşmak
- şifa bulmak
- tedavi olmak
- toparlamak
- toparlanmak
- toplanmak
- yüzüne kan gelmek
- ağmak
- arız olmak
- bağlamak
- baş göstermek
- baş vermek
- başlamak
- biçim almak
- biçimlenmek
- boy göstermek
- cisimlenmek
- çıkmak
- doğmak
- hortlamak
- ibaret olmak
- infilak etmek
- inkişaf etmek
- kendini göstermek
- kendini hissettirmek
- meydana çıkmak
- neşet etmek
- ortaya çıkmak
- patlak vermek
- patlamak
- peydah olmak
- peydahlamak
- peydahlanmak
- sabit olmak
- sâdır olmak
- sahnelenmek
- sahneye çıkmak
- şekillenmek
- tecelli etmek
- tecessüm etmek
- tezahür etmek
- türemek
- uyanmak
- vücut bulmak
- yansımak
- yaratılmak
- zıp diye çıkmak
- zuhur etmek
- açığını kapamak
- açık kapamak
- avans vermek
- bayılmak
- bedel vermek
- borcunu bilmek
- borcunu kapatmak
- borçtan kurtulmak
- cepten vermek
- çıkmak
- dikilmek
- dökülüp saçılmak
- eda etmek
- ekmek
- elini oynatmak
- ezmek
- harcamak
- hesabı kapamak
- hesabı temizlemek
- hesabını görmek
- ısmarlamak
- ifa etmek
- itfa etmek
- kesilmek
- koklatmak
- masraf etmek
- masraf görmek
- masraf kapısı açmak
- masrafa girmek
- masrafı çekmek
- masraftan çıkmak
- ödeşmek
- para dökmek
- para saymak
- paradan çıkmak
- paraya kıymak
- sarf etmek
- saymak
- sökülmek
- sönümlemek
- sulamak
- sulanmak
- taksit ödemek
- taksit vermek
- tazmin etmek
- tediye etmek
- tesviye etmek
- tevdiatta bulunmak
- toka etmek
- toslamak
- uçlanmak
- yırtılmak
- acısını çıkarmak
- aktarmak
- arz etmek
- atlamak
- attırmak
- bahşetmek
- ballandırmak
- bastırmak
- başına çalmak
- bayılmak
- bırakmak
- çağırmak
- çalıştırmak
- çekmek
- çıkarmak
- çıkmak
- çiftleşmek
- dayamak
- devretmek
- elden çıkarmak
- eline tutuşturmak
- evlendirmek
- gazlamak
- gezdirmek
- gönlünden kopmak
- görmek
- gözünü doyurmak
- hamletmek
- hediye etmek
- helal etmek
- helallik vermek
- hibe etmek
- iade etmek
- ikram etmek
- iletmek
- işlemek
- ithaf etmek
- iyi etmek
- kamanço etmek
- kıymak
- koklatmak
- lütfetmek
- öksürmek
- peşkeş çekmek
- sahip kılmak
- sarkıtmak
- satmak
- sebil etmek
- sıkıştırmak
- sökülmek
- sundurmak
- sunmak
- takdim etmek
- takılmak
- takmak
- temlik etmek
- teslim etmek
- tevcih etmek
- tevdi etmek
- toka etmek
- topraklandırmak
- toslamak
- tutmak
- tutuşturmak
- uçlanmak
- uzatmak
- vazgeçmek
- yağdırmak
- yandırmak
- yaymak
- yetiştirmek
- yırtılmak
- yöneltmek
- zarar etmek
- zula etmek
- acıtmak
- ateş etmek
- atmak
- avlamak
- bağlamak
- basmak
- başına geçirmek
- bombalamak
- boş yerine vurmak
- boynuzlamak
- çakmak
- çalmak
- çarpmak
- çekmek
- çelme atmak
- çelme takmak
- çelmek
- çıkmak
- çırpıştırmak
- çırpmak
- çifte atmak
- çiftelemek
- çubuklamak
- darbe indirmek
- darbe vurmak
- darbelemek
- darbetmek
- değneklemek
- dirseklemek
- dokunmak
- dönmek
- dövmek
- dövünmek
- düşmek
- ekleştirmek
- ekmek
- etkilemek
- fiskelemek
- geçirmek
- giydirmek
- göçmek
- görünmek
- gümlemek
- gürültü etmek
- hırpalamak
- içirmek
- içmek
- indirmek
- isabet etmek
- kafa atmak
- kafasını kırmak
- kelepçelemek
- kesmek
- kıç atmak
- kondurmak
- konmak
- koymak
- kötek atmak
- küçülmek
- kütletmek
- leşini sermek
- mıhlamak
- öldürmek
- patlatmak
- pençe atmak
- pençe vurmak
- pençelemek
- sallamak
- saplamak
- sarkıtmak
- savurmak
- sıvamak
- soymak
- söylemek
- sumsuklamak
- suratına indirmek
- sürmek
- süsmek
- şamar atmak
- şamarlamak
- şaplak atmak
- şaplatmak
- şut atmak
- şut çekmek
- şutlamak
- takmak
- tartaklamak
- tekme atmak
- tekmelemek
- tepiklemek
- tepmek
- tıkırdatmak
- tıklatmak
- tırpan atmak
- tokat aşk etmek
- tokmaklamak
- tokuşturmak
- topuklamak
- tos vurmak
- toslamak
- toslaşmak
- turalamak
- üzengilemek
- vurduğu yerden ses gelmek
- vurunmak
- yanıltmak
- yansımak
- yapıştırmak
- yaralamak
- yerleştirmek
- yumruk atmak
- yumruk indirmek
- yüreği çarpmak
- zımbalamak
- a
- ağza düşmek
- ağzına sakız olmak
- aksetmek
- alıp yürümek
- ayyuka çıkmak
- bulaşmak
- bürümek
- büyümek
- çalkanmak
- çavlanmak
- çıkmak
- dağılmak
- dal budak salmak
- dallanıp budaklanmak
- dallanmak
- dilden dile dolaşmak
- dile düşmek
- dile gelmek
- dillenmek
- dillere destan olmak
- dillere düşmek
- duyulmak
- dünyayı tutmak
- evrenselleşmek
- gelişmek
- genelleşmek
- genişlemek
- güncelleşmek
- işitilmek
- kaplamak
- kol atmak
- kol uzatmak
- kök salmak
- laf çıkmak
- laf olmak
- meydan almak
- moda olmak
- otlamak
- oturmak
- rivayet olunmak
- saçılmak
- serilmek
- serpilmek
- sıçramak
- sirayet etmek
- şüyu bulmak
- taammüm etmek
- tevessü etmek
- yansımak
- yaygınlaşmak
- yemek
HECELEME
çık-mak ÇIKMAK KELİMESİNİN ANLAMLARI VE ÖRNEKLER
- [fiil] [-den] İçeriden dışarıya varmak, gitmekÖrnek: Ortalık ağarırken bir arkadaşımla yorgun adımlarla konaktan çıktık.
- [fiil] [nesnesiz] Elde edilmek, sağlanmak, istihsal edilmekÖrnek: Bu mülakatımızdan esaslı bir netice çıkmadı.
- [fiil] [nesnesiz] Bir meslek veya bilim kurumunda okuyup yetişmek, mezun olmakÖrnek: Çiçeği burnunda subay çıkar çıkmaz, ben size bir emir eri bulurum.
- [fiil] Bulunduğu yeri bırakıp başka yere geçmek, taşınmak, ayrılmak, ilgisini kesmekÖrnek: Yeni evimizden çıkıp eski evimize taşındık.
- [fiil] Süresi dolduğunda ayrılmakÖrnek: Daireden çıkmak. Hastaneden çıkmak. Cezaevinden çıkmak.
- [fiil] [nesnesiz] Yapılmak, yürümekÖrnek: Bu dairede işler kolay çıkmaz.
- [fiil] Yetişecek ölçüde olmakÖrnek: Bu kumaştan bir palto çıkar mı?
- [fiil] EksilmekÖrnek: Dörtten iki çıkarsa iki kalır.
- [fiil] Meydana gelmekÖrnek: Uygunsuz dediğim vakalardan biri bir salon oyunu yüzünden çıkmıştır.
- [fiil] [nesnesiz] Sıyrılmak, ayrılmakÖrnek: Bebeğin patiği çıktı.
- [fiil] [nesnesiz] Herhangi bir durumda olduğu anlaşılmakÖrnek: Borçlu çıkmak. Kârlı çıkmak. Alacaklı çıkmak.
- [fiil] Bir durumla ilgili niteliklerini yitirmek, bir durumdan başka bir duruma geçmekÖrnek: Çok sonra öğrenecek bunu. Çok sonra, çocukluktan çıkıp kocaman adam olduktan sonra.
- [fiil] [-i] Bir şeyin yukarısına doğru yürümekÖrnek: Uzun, dik merdivenli bir yokuşu çıktık.
- [fiil] [nesnesiz] [-de] Bir inceleme, bir araştırma sonucu bulmakÖrnek: Sularda bakteri çıktı.
- [fiil] [-e] Yetkili birinin makamına iş için gitmekÖrnek: Başkana çıkmak.
- [fiil] [-e] Talihine veya payına düşmek, isabet etmek, vurmakÖrnek: Arkadaşa piyango çıkmış. Bize yine gezi çıktı. Bu işten size de bir şey çıkar.
- [fiil] [nesnesiz] Bir konu yetkililerce karara bağlanmak
- [fiil] [-e] Mal olmakÖrnek: Bu ev dört milyara çıktı.
- [fiil] [-e] Oyunda herhangi bir rolü oynamakÖrnek: Arsız ve aptal mahalle çocuğu rolüne çıkmıştı.
- [fiil] [-e] Bir yere ulaşmak, varmakÖrnek: Karşı kaldırıma geçtiler, sağa sola saptılar, demir yoluna çıktılar.
- [fiil] [-e] Karaya ayak basmakÖrnek: 1919 senesi Mayıs'ının on dokuzuncu günü Samsun'a çıktım.
- [fiil] [nesnesiz] Yayılmak, duyulmakÖrnek: Başından beri gazetelerde enstitü hakkında havadisler çıkıyordu.
- [fiil] [nesnesiz] Olmak, bulunmak, var olmakÖrnek: Bayramın son günü her iki kadının da işleri çıkmıştı.
- [fiil] [-e] Bir iddia ile ortalıkta görünmekÖrnek: Sen onun karşısına çapkın bir adam gibi çıktın.
- [fiil] [nesnesiz] [-den] YayılmakÖrnek: Lağımdan pis kokular çıkıyor.
- [fiil] [-e] Karşı gelebilmek, boy ölçüşmekÖrnek: Güreşte ona çıkacak kimse yok.
- [fiil] [-e] BulaşmakÖrnek: Kravatın boyası gömleğe çıktı.
- [fiil] [-i] Binaya kat eklemekÖrnek: Evin ikinci katını çıkmadan havalar bozuldu.
- [fiil] [-e] Bir sebeple bulunulan yerden ayrılmakÖrnek: Bu kahveden sıkıldın, ötekine çıkarsın, anladın mı?
- [fiil] [nesnesiz] Niteliği sonradan anlaşılmakÖrnek: Eyvah, bu da ötekiler gibi soysuz çıktı.
- [fiil] [nesnesiz] Belirmek, tanınmakÖrnek: Bir ilçe belediye başkanı hepsinden açıkgöz çıktı.
- [fiil] [nesnesiz] Davranışta herhangi bir niteliği bulunmakÖrnek: Akıllı çıktı da arkadaşına uymadı.
- [fiil] [nesnesiz] Yerinden oynamakÖrnek: Fukaranın hem sağ bileği çıkmış hem davulu patlamıştı.
- [fiil] [nesnesiz] Görünür veya belli bir durumda bulunmakÖrnek: Tencerenin bakırı çıktı. Zayıflıktan kemikleri çıkmış.
- [fiil] [nesnesiz] Oluşmak, olmakÖrnek: Fırtına çıkmak. Soğuk çıkmak.
- [fiil] [nesnesiz] Piyasaya sürülmek
- [fiil] [nesnesiz] Bitmek, büyümek, sürmekÖrnek: Ekinler çıkmaya başladı. Bıyığı çıktı.
- [fiil] [nesnesiz] VerilmekÖrnek: Maaş çıkmak. Emir çıkmak.
- [fiil] [nesnesiz] Ay veya mevsim geçmekÖrnek: Mart çıktı. Kış çıktı.
- [fiil] [nesnesiz] Yeni yetişip satışa sunulmakÖrnek: Erik çıkmış. Çilek daha çıkmadı.
- [fiil] [nesnesiz] Yükselmek, artmakÖrnek: Fiyatlar çıktı.
- [fiil] [nesnesiz] Artırmak, fiyatı yükseltmek
- [fiil] [nesnesiz] Sesini yükseltmek
- [fiil] [nesnesiz] Büyük abdest bozmak
- [fiil] [nesnesiz] [-den] Giderilmek, yok olmakÖrnek: Leke çıktı.
- [fiil] [-den] UnutmakÖrnek: O söz benim hatırımdan çıkmadı.
- [fiil] [nesnesiz] Ay, güneş görünmekÖrnek: Güneş seni ısıtmak için çıkıyordu.
- [fiil] [nesnesiz] YayımlanmakÖrnek: Yeni çıkmış Fransızca bir iki kitap bulunurdu.
- [fiil] [nesnesiz] GelmekÖrnek: Çok geçmeden haber çıkacağını kadınlık insiyakıyla derhâl sezmişti.
- [fiil] [nesnesiz] GerçekleşmekÖrnek: İnsanın her gördüğü rüya çıkmaz ya!
- [fiil] [nesnesiz] Bulunduğu yerden fırlamak, kopmakÖrnek: Arabanın direksiyonu çıkmak.
- [fiil] Bir şeyin düzeni bozulmak, eskisinden daha değişik, kötü bir duruma girmekÖrnek: Ev, ev olmaktan çıktı.
- [fiil] [-le] Flört etmekÖrnek: Sevim, senden başka bir kızla çıkmadım.
- [fiil] [-e] Erişmek, görmekÖrnek: Aklı başında ama sabaha çıkamayacağına kalıbımı basarım.
- [fiil] [mecaz] Harcamak zorunda kalmakÖrnek: Paradan çıkmak. Bin liradan çıktım.
- [fiil] [-i] [argo] Vermeye katlanmakÖrnek: Çık bakalım paraları!
Kelime kaynağı: TDK Güncel Türkçe Sözlük